
Umre, Hac’ da İhram luğati olarak “haram kılmak, kendini mahrûm etmek, saygı duyulacak yer ve zamana girmek ve bunlara saygı duymak” anlamlarına gelir. Bir hac terimi olarak şöyle tarif edilebilir; Hac veya umre yapmaya niyet eden kişinin, diğer zamanlarda mübah olan bazı fiil ve davranışları, hac veya umrenin sonuna kadar kendisine haram kılmasıdır. Namaz ibadeti “tahrîme” denilen “başlama tekbiri” ile başladığı gibi, hac ibadeti de aynı kökten gelen “ihram” süreci ile başlar. İhrama girmek bir çeşit “hacca başlama tekbiri” dir. Bununla, hac veya umre dışında yapılması mübah olan bazı şeyler haram hale gelir. Kötü söz ve davranışları bırakma, kılık-kıyafet, cinsel hayat, avlanmak ve çevredeki bitki örtüsüyle ilgili olmak üzere başlıca beş grupta toplanabilen “ihramyasakları” nın ihlâli, yasağın çeşidine göre değişen cezalan gerektirir. Kurban kesmek, sadaka vermek ve oruç tutmak bunlar arasındadır.
Hanefîler’e göre, ihrâm haccm rüknü değil şartıdır. Bu da niyet ve telbiye ile gerçekleşir. Hac veya umre’ye yahut her ikisine niyet etmek ve Allah için telbiye getirerek ihrâma girmekle bu ibâdetin süreci başlamış olur.
İhramın Rükünleri:
Umre, Hac’ da İhram rükünleri, Hanefîler’e göre ihramın niyet ve telbiye olmak üzere iki rüknü vardır. Bunlardan birini terk eden kimse ihrama girmiş olmaz. Diğer üç mezhebe göre ise ihrama girmiş olmak için sadece niyet yeterlidir.
1. Niyet:
Niyet, hac veya umre yapmaya karar vermek, hangisini yapacaksa onu belirlemekle olur. Niyeti dil ile söylemek müste- haptır. Niyet herkesin kendi ana diliyle yapılabilir. Nitekim Hz. İbrahim ve oğlu İsmail (a.s) Kâbe’yi inşa ederken “Bunu bizden kabul buyur, şüphesiz sen her şeyi işitensin, bilensin.” diye dua etmişlerdi. Hac ve umrenin süresi uzun olduğu için “kolaylaştırma” istenir. Namaz gibi ibadetler kısa süreli olup böyle bir duayı gerektirmez.
Hac ve umre menâsiki ihrama girmekle başlar. Mîkât yerinde boy abdesti veya namaz abdesti aldıktan sonra, kerahet vakti değilse iki rekât ihram namazı kılınır. Bu namazın ilk rekâtında Fâtiha’dan sonra “Kâfirûn”, ikinci rekâtında ise “İhlâs” sûrelerini okumak daha faziletlidir. Bundan sonra, yalnız hac (ifrad haccı) yapacak olan kişi, “Allahümme innî ürîdü’l-hacce, fe yessir- hü lî ve tekabbelhü minnî (Allah’ım! Senin rızan için hac yapmak istiyorum. Onu bana kolay kıl ve benden kabul eyle.)” diye sadece hacca niyet eder. Temettü’ haccı yapacak kimse ise, “Allahümme innî ürî- dü’l-umrete feyessirhâ lî ve tekabbelhâminnî (Allah’ım! Senin rızan için umre yapmak istiyorum. Onu bana kolay kıl ve benden kabul eyle.)” diye niyet eder. Arafat’a çıkmadan önce, Mekke’de hac için ihrama girerken de yukarıdaki gibi hacca niyet eder. Kıran haccı yapacak kimse ise umre ve haccı tek ihramla ve birlikte yapacağı için şöyle niyet eder: “Allahümme innî ürîdü’l-umrete ve’l-hacce, fe yessirhümâ lî ve tekabbelhümâ minnî (Allah’ım! Senin rızan için umre ve hac yapmak istiyorum. Bunları bana kolay kıl ve benden kabul eyle.)”
Bir kimse Kâbe’yi ve çevresindeki kutsal yerleri ziyaret için niyet edip, ihrama girdiği sırada, hacca mı yoksa umreye mi yahut her ikisine birden mi niyet ettiğini kalp ve dili ile belirlemese bile, Hanefîler’e göre bu kişinin ihramı geçerli olur. Böyle bir kişinin tavafa başlamadan önce, yapacağı ibadetin hac mı yoksa umre mi olduğunu belirlemesi yeterlidir. Böyle bir belirleme yapmadan tavafa başlarsa, umre için ihrama girmiş sayılir. Tavaf yapmadan, Arefe günü doğrudan Arafat’a çıkarak “vakfe” yapsa, bu ihramı hac için olur ve yapacağı hac da “ifrad hac-cı” olur.
Şâfiîler’e göre ise bu durumda, hac ve umre ile ilgili menâsikten herhangi birine, meselâ tavafa başlamadan önce niyetteki belirsizliğin giderilmiş olması gerekir. Aksi durumda yapılan menâsik, hac veya umre olarak değer kazanmaz. Çünkü bir ibadet ancak niyetle yapılırsa geçerli olur.
Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf’a göre, farz haccını ifa etmeyen kimse, nâfile hacca niyet etse, bu haccı nâfile olur. Nitekim başkası yerine hacca veya adak haccma niyet etmek de farz haccını etkilemez, niyet ettiği haccı yapmış olur. İmam Muhammed ve Şafiî’ye göre ise, bu durumda nâfile niyetle yapılacak hac farz yerine geçer. Delil, haccı, Ramazan ayında nâfile oruca niyet etmeye kıyastır. Nitekim Ramazan ayında nâfile oruca niyet edilse bile, tutulacak oruç Ramazan orucu sayılır.
2. Telbiye:
Hac, umre sürecinin başlama anım belirleyen, belirli sözlerin söylenmesinden ibarettir. Telbiye, bir çeşit namazdaki iftitah tekbiri yerindedir. Hz. Peygamber’in telbi- yeyi iki rekât ihram namazı kıldıktan sonra yaptığı nakledilir.
Yukarıdaki şekilde uygun niyetten sonra şu telbiye getirilir: “Lebbeyk, Allahümme lebbeyk. Lebbey- ke lâ şerike leke lebbeyk. InneT-hamde ve’n- ni’mete leke ve’l-miilke, lâ şerike lek.”Anlamı: “Çağrına uyarak sözüm ve ö- zümle geldim Allah’ım, emrin baş üstüne. Çağrına uyarak sözüm ve özümle geldim ey hiçbir ortağı olmayan sen! Emrin baş üstüne. Hamd senin, nimet senin, mülk de senin. Yoktur senin hiçbir ortağın.”
Niyet ve telbiyenin Farsça, Türkçe veya başka bir dilde yapılması mümkün ve caizdir.
Telbiyeyi ihrama girerken en az bir defa söylemek gereklidir. Ancak bu gereklilik bizzat telbiye sözcüklerini söylemek değil, Allah’ı yüceltmek (ta’zîm) için söylenen sözü ifade eder. Hz. Aişe’nin bir soru üzerine, “İhram’a ancak tehlîl ve telbiye ile girilir.” dediği nakledilmiştir. Tehlîl, kelime-i tevhidi söylemek, yani “Lâ ilahe illâllah (Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur)” demektir.
Hanefîler’e göre bir kimse mîkâtta niyet ederek telbiye getirince ihrâma girmiş olur. Yolun iniş çıkışlarında, yol arkadaşlarıyla karşılaşmalarda, seher vaktine, yani gecenin son altıda birine ulaşıldığında ve namazlardan sonra çokça telbiye getirmek ve zaman zaman sesi yükseltmek müstahaptır. Tavaf ve sa’y yaparken telbiye getirilmez. Kadınlar gerek telbiye gerekse diğer dua, zikir ve teşbihlerde seslerini fazla yükseltmezler.
Telbiye, Mâlikiler dışında çoğunluğa göre, kurban bayramının birinci günü Akabe cemresine ilk taşın atılmasıyla kesilir. Çünkü Hz. Peygamber böyle yapmıştır. Umre yapan ise tavafa başlayınca telbiyeyi keser.
Hanefî ve Mâlikîler’e göre, henüz hac ayları başlamadan da ihrama girilebilir. Çünkü onlara göre ihram haccın rüknü değil sıhhat şartıdır. Diğer ibadetlerde olduğu bir şartın yerine getirilmesi için vaktin girmesi gerekmez.
Aşağıdaki âyetlerde hacrin başlangıcı hakkında şöyle buyurulur:
“Bir zamanlar İbrahim’e, Beytullâh’m yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): “Bana hiçbir şeyi ortak koşma. Beyt’imi tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için iyice temizle.” “İnsanları hac’ca çağır. Gerek yaya, gerek her uzak yoldan gelen, vasıtalarla sana gelsinler!”
“Böylece onlar kendilerine ait birtakım faydalara tanık olsunlar ve (Allah’ın) kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine belirli günlerde (kurban keserken) Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan yeyin ve sıkıntı içinde olan yoksula da yedirin. Sonra kirlerinden arınsınlar, adaklarını yerine getirsinler. Eski evi (Kâbe) tavaf etsinler.”