
Sözlükte “terketmek, ayrılmak, bir yerden başka bir yere göç etmek” demektir. İslâm terminolojisinde hicret kavramı ile Hz. Muhammed (a.s.) ve arkadaşlarının M. 622 yılında Mekke‘den Medine’ye göç etmeleri kastedilir. Mekkeli müşriklerin baskılarına dayanamayan müslümanlar daha önce de iki kâfile halinde Habeşistan’a gitmişlerdir.
Allah’ın Resulü aleyhisselatu vesselam, dine davetinin ardından haksızlık ve eziyete maruz kalan Müslümanların kendilerine özgürlük ortamı bulmaları ümidiyle Habeşistan’a göç etmelerine izin vermiş, daha sonra giderek ağırlaşan şartlar sebebiyle Mekke’den Medine’ye hicret kararı alınmıştı. Kureyşli müşrikler, Müslümanların çoğunun Yesrib’e hicret etmesinden ve Hz. Muhammed aleyhisselatu vesselam’ın da bir gün oraya giderek ashabıyla birlikte kendilerine karşı tehlike ve tehdit oluşturmasından endişe etmeye başlayınca Darünnedve’de toplanıp Hz. Peygamber aleyhisselatu vesselam’ı öldürmeye karar verdiler.
Suikast niyetinden vahiy yoluyla haberdar olan ResûI-i Ekrem aleyhisselatu vesselam hazırlığına başladı ve bir gece Hz. Ebu Bekir’le birlikte Mekke‘den ayrılarak Sevr dağındaki mağarada üç gün saklandıktan sonra 13 Eylül 622 günü kılavuzun getirdiği develere binerek Yesrib’e doğru sahil istikametinden yola çıktı. Bir tehlikeye maruz kalmamak için hicret kafilesi bilinen ve işlek yollar yerine farklı bir güzergâhı, zaman zaman sarp dağ geçitlerini veya çölün ortasını tercih etti. Kafile deniz kenarı yoluyla kervan yolunun kesiştiği Cuhfe adlı yere gelince, Resûlullah aleyhisselatu vesselam Mekke yolunu hatırladı ve şehre duyduğu özlemle farklı duygular içerisine girdi. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, zulme uğratılarak hicrete mecbur bırakıldığı Mekke’ye düşmanlarına üstünlük sağlayıp döndürüleceğini müjdeleyen ayeti indirdi.