Haccı Umreyi Tamamlayın

Haccı Umreyi Tamamlayın



Hac; “büyük ve önemli bir şeyi hedef alıp ona yönelmek, kast etmek” mânasına geliyor. Tabi bu lügattaki umumi mânası. Dinimizdeki mânası; “belirtilmiş olan anlamda, belirtilmiş olan yerde, özel vazifeleri yaparak Beytullah’ı ziyaret etmek” demek. Ve etimmü’l-hacce ue’l-umrete lillâh. “Hac ve umreyi de Allah için tamam yapın, tamamlayın.” Fe-in uhsırtüm. “Eğer bunlar-dan men olunursanız, size yaptırılmazsa bir engelle alıkonulursanız.” Fe-me’steysere minel-hedy. “O zaman, kurban cinsinden gücünüz yeten, kolayınıza gelen bir kurban gönderin.” Hedy, “kurban” demek. “Eğer haccı ve umreyi yapmaya bir engel çıkıp da gidemez durumda olursanız.” Ve lâ tahlikü ruü seküm hatta yebluğal-hedyü mahillehü

“Gönderdiğiniz hedy yani kurban, kesileceği yere varıncaya kadar ihramlı durun, başlarınızı tıraş etmeyin.” Fe-men kâne min-küm maridan ev bihî ezen min re’sihi. “Ama sizden, bu vazifeyi yapmaya başlamış olanlardan, eğer hasta olan veya başında bir rahatsızlığı bulunan varsa ve tıraş etmeme emrini tutamayacak durumda olmuş, tıraş etmek zorunda kalmışsa.” Fe-fidyetün min sıyarnin ev sadakatin ev nüsük. “Bu mazeretinden dolayı emre uyamamasına karşılık fidye olarak, oruç, sadaka veya kurban-dan bir fidye onun üzerine lazım gelir.” Fe-izâ emintüm. “Emin olduğunuz ve engellenmeden kurtulduğunuz zaman da.” Fe-men temettea bi’l-umreti ile’l-hacci fe-mesteysere minel-hedy. “Umre ile hac vazifelerini yapacağı zamana kadar faydalanmak, istifade etmek, sevap kazanmak isterse ona da kolayına gelen bir kurbanı kesmek gerekir.” Fe-men lem yecid. “Eğer kurban bula-mazsa yani kurban kesme durumu olmazsa.” Fe-sıyamü selaseti eyyâmin fil-hacc. “Hacda üç gün oruç tutmak.” Ve seb’atin izd raca’tüm. “Geri döndüğünüz zaman da yedi gün tutmak gerekir.” Tilke aşeretün kâmiletün. “İşte bu tam 10 gün eder.” Zalike li-men lem yekün ehlüh (1 hadıril-mescidil-haram. “Bu hüküm, ailesi Mescid-i Haram dışında oturan, afakiler içindir.” Ve’tteku’llahe. “Allah’tan sakının, azabından çekinin.” Va ‘Iemü enna’llahe şedidül-ikab. “Ve bilin ki Allah’ın azabı gerçekten çok şiddetlidir. Allah ikabı çok şiddetli olandır.” Allahu Teala hazretlerinin talimatları, emirleri, ayet-i kerimenin içinde bize emredilen hususlar bunlar. Hac; Allahu Tel hazretlerinin bize emretmiş olduğu, Islam’ın çok önemli, çok hikmetli ibadetlerinden birisi. Bu ibadeti yapma şartlarına sahip olan, hac vazifesi yapması gereken bir insanın haccetmesi lazım:

 “Yoluna gücü yeten insanların o mâlum evi, yani Kâbe-i Müşerrefe’yi haccetmesi, Allah’ın hakkıdır, emridir, isteği, uyulması gerekli bir fermanıdır.

 Allah’ın o mübarek ibadetgâhını hac şekli ile menâsıki ile usul ve âdâbı ile ziyaret etmek, Allah’ın kullarına emrettiği bir ferma-nadir. Kulların bunu yapması gerekir.” Bu âyet-i kerimeyle hac vazifesi, müslümanların yapması gereken “farz” dediğimiz kuvvetli ibadetlerden birisi olarak emredilmiştir. Haccın sahih olmasının şartları var. Bir insan; “Madem Allah emretmiş, müslümanlar da gidiyor.” diye kalktı Beytullah’ı ziya-tete gitti. Bu hacı olur mu, olmaz mı? Şartları var. Sahih olabilmesi, kabul olabilmesi için kişinin müslüman olma-sı lazım. Bir gayrimüslim, “Şöyle bir göreyim.” diye tebdil-i kıyafet, tebdil-i isim ederek kalksa gitse hacı olur mu? Olmaz! Niyetsiz gitse olmaz. İhram şartlarını benimseyip ihram’lanmasa olmaz. O zamanda olmasa; “Herkes kalabalıkta yapıyor, sıkıntıda oluyor, ben o zamanda yapmayayım da tenha bir zamanda yapayım.” dese olmaz. Oraya gitmesek paralar Araplar’a gitmese de Türkiye’de bir yeri ziyaret etsek olur mu? Olmaz! Demek ki haccın şartları: 1. Müslüman olmak. 2. Niyet edip ihramlanmak. 3. Ziyareti, Mikatlar’ı hudutları belli olan Kâbei Müşerrefe’ye yapmak. Bunu böyle üzerine bastırarak belirtiyorum; çünkü müsteşrikler veya daha başka kimseler, ya bilgisizlikten ya kasıttan ya da müslüman olmadıklarından çeşit çeşit şeyler öne atabiliyorlar. Ama o yerden başka bir yere hac olmaz! Mesela diyorlar ki; “Hacı Bektâş-ı Veli’nin türbesini ziyaret ettim, hacı oldum!” Hacı Bektâş-ı Veli muhterem bir zât. Peygamber Efendimiz’in, Hz. Ali Efendimiz’in evladı… Değil o Hacı Bektâş-ı Veli’nin türbe-sini ziyaret etmek, Hz. Ali Efendimiz’in türbesini ziyaret etse; değil

Hz. Ali Efendimiz’in türbesini ziyaret etmek, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in Medine’deki türbesini ziyaret etse bile hacı olmaz. Hac Kabe’yi, sadece Kabe’yi ziyaretle olur. Bir de zaman önemli. Şimdi yeni yeni iddialar ortaya çıkıyor: “Ben Kabe’yi ziyaret edeyim ama hacıların olduğu zaman kala-balık oluyor. Şöyle tenha bir zamanı seçeyim, senenin başka bir zamanında gideyim.” Bu da olmaz. Belli bir zamanda olacak. “Peki, başka sakin bir zamana almak mantıklı değil mi?” Evet, cahiliye devrinde Araplar haccın zamanında, yılın o mevsiminden bu mevsimine kaydırma yapmışlar. Bu, Kur’ân-ı Kerim’de belirtiliyor. Buna nesi’ deniliyor. Ayet-i kerimede buyuruluyor ki; “Nesi’ yapmak, yani haccın zamanını yılın başka bir ayına veya başka bir mevsimine kaydırmak küfürde, kâfirlikte aşınlıktır, ziyadeliktir.”Demek ki çok kötü bir şey. Onun için binleri böyle diyorsa ya bu ayeti bilmiyor ya da müslümanların bu ayeti bilmediğini sanıyor. Hani; “Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkıyor.” derler ya, bu öyle bir şey. Yapmak istiyor ama çok yanlış. Kur’ân-ı Kerım’de; “Küfürde çok şiddetliliktir, aşırılıktır.” diye bildirilen bir durum. Cenab-ı Hak hacca geliş için bir zaman koyuyor. Zilhicce’nin 8’inde Mina’ya çıkılacak, 9’unda Arafaeta olunacak, 10’unda Kurban Bayramı başlayacak, kurbanlar kesilecek. Zilhicce’nin 10’unda, Kurban Bayramı’nda şeytan taşlamalar başlıyor, on-dan sonra da farz tavaflar yapılıyor. Yani 15’ine kadar süren /61T işlem. Hem Kur’an’a hem hadis-i şeriflere hem İslam’a göre o zamandan önce, hiç bir şekilde sahih olmaz. Bir insan kalkar da; “Başka bir yere haccedeyim veya Kabe’yi haccedeyim ama başka bir zamanda haccedeyim!” derse olmaz. İhramlı olduğumuz zaman elbise olmuyor, sadece bir beze bürünülüyor; “Ben ihrama niyetlensem de güzelce bir elbise giysem.” dese olmaz. Kadınlar için elbisenin illa dikişsiz olma mecburiyeti yok, erkekler için var. Erkekler, belden aşağısına peştemal gibi kullanılacak bir bez, omuz tarafına da ikinci bir bez sararlar. Ama ikisi de bez olur; terzi elinden çıkma ve dikişli olmaz. Bir kimseye; “Sana hac yapmak gerekir, vacibtir.” diyebilmemiz için bir kere o kimsenin Müslümanlığa girmiş olması lazım. Müslüman olmamış bir insan, bir vesileyle uçakta pilottu, hostesti vesaire gitmiş, oraları görmüş, hatta o işleri yapmış ve sonradan müslüman olmuş olsa İslâm’dan önce yaptığı için yeniden haccetmesi gerekir, evvelkisi sayılmaz. Ondan sonra hür olması lazım. Hür olmadığı zaman da istediği hareketi yapamadığı için ona da vacib olmuyor. Bir de âkil, yani “akıllı” olacak. Mecnun, yani “deli” olmayacak. Baliğ yani “büluğa ermiş” olacak, “çocuk” olmayacak. Sonra hacca gitmeye sağlığı, afiyeti, gücü olacak. Vakit olacak. İslam diyarında bulunacak, düşman yurdunda bulunuyorsa farz olduğunu bilecek. Vücûbu, edasının vacib oluşu için de vücudu sağlıklı olacak. Sıhhi engeller bulunmayacak. Yol güvenliği olacak. Boşanma durumunda bir kadın da, iddet bekleme durumunda olmayacak. Kadın ise kocası veya bir mahreminin yanında bulunması da edasının üzerine gerekmesi için bir şart. Türkiye’de öyle aşık-ı sadık hanımlar oluyor, ibadete düşkün ama kocası vefat etmiş. Tek başına hacca gitmeye kalkıyor. Olmaz! Çünkü edasının vacib oluş şartlarından birisi de kocası veya mahreminin, kendisinin mahremi olan bir kişinin onunla beraber bulunması gerekiyor. Böyle olduğu zaman hac yapabilir. Haccın vacibleri var, sünnetleri var, diğer adabı var, müstehabları var. Bunlar fıkıh kitaplarında belirtilmiş. Haccederken bir insanın mutlaka yapmaması gereken yasaklar var. Mesela cinsi münasebet olmaz. Saç, kıl ve tırnak kesmek olmaz. Koku sürmek olmaz. Başını, yüzünü örtmek olmaz. Dikişli bir şey giymek olmaz. Bunlar yasak olan şeyler… Keyfi olarak; “Ben yaptım oldu.” veya “Yaparsam ne olur?” dernekle olmuyor. Allah bu şartlara uyulmasını istiyor. O halde bir kimse tıraş olursa, saç ve kıl keserse yasakları yapmış ve suçlu duruma düşmüş olur. İhramlıyken saç ve kıl kesmek olmaz. Arafat’a çıkmış, ihramlı, hac vazifesini yapıyor. Tırnaklarını kesemez, koku sürünemez. Bunlar başka zaman güzel şeyler. Hacdan hariç zamanda tabi tırnaklarını keser; berbere gider, saçlarını, kıllarını tıraş eder; koku sürünür, örtünür, giyinir ama haccın yapılmasında bu kurallara dikkat edilir. Başka birisini de tıraş edemez, av da yapamaz, Harem’in ağaçlarını, otlarını da kesemez. Bunları yaparsa cezalı duruma düşer. Hac, belirli usulleri olan bir ibadettir. Bunu bir müsabakada, idman müsabakasında, spor oyununda, futbolda, baskette, voleybolda, daha başka çeşitli oyunlardaki kurallara benzetebiliriz. Bu kurallara uyulmadığı zaman ceza yiyor veya gol yiyor. Veyahut puan kaybediyor veya oyundan çıkarılıyor. Onun gibi bir şey. “Oyunun kuralları” dediğimiz gibi, bu işin yapılmasının kuralları da bunlar. “Efendim şu şöyle mi, bu böyle mi?” “Sen kendin din mi ortaya koyuyorsun, yoksa müslüman mı-sın? Allah’a teslim oldun mu?” Müslüman olmak, “Allah’a teslim olmak” demek. Allah’ın emirlerini mi tutacaksın yoksa ukalalık edip kendi bildiğine işler mi yapacaksın? Şeytan da ilk başta cennette iken kendi başına akıl yürüttü. Ilk akıl yürüten, isyan etmek için emredileni yapmamak için ukalalık eden varlık şeytan. Âdem’e secde etmesi emredildi. O da dedi ki; “Ben Âdem’den daha hayırlıyım! O topraktan yaratıldı, ben ateşten yaratıldım.” Bu ukalalık, küstahlık yani âsi olmak. Bir kere söz dinlemiyor. Allah secde etmesini emrediyor; o da bir bahane ile bir küstahlık ile bunu yerine getirmiyor. Ama uzaktan bakan, konuyu dinleyen bir kimse; “Şöyle de olabilir, böyle de olabilir.” diyebilir. Ama oyunun usulü böyle, ibadetin usulü böyle. Onun için in-san önüne gelen her konuda akıl yürütüp “Şöyle olmasın, böyle olsun.” diye ileri geri konuşursa uygun olmaz. Bunu Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ye sellern dahi yapmamış. O da Allah’ın emirlerini insanlara bildirmiş. Ve etimmül-hacce vel-umrete lillah. Hac bir ziyarettir, peki umre nedir? Umre de “ziyaret” demek ama haccın belirli bir zamanı var, umre senenin başka zamanlarında da yapılabilen bir ziyaret. Hacda, “Arafat’ ta vakfeye durmak” var. Umrede, “Arafat’a çıkıp vakfeye durmak” yok. Tavaf var, sa’y var. Ondan sonra tıraş olmak var; ama umre biraz daha kısa süren bir ziyaret olmuş oluyor. Zaman bakımından da her zaman yapılabiliyor. Denilebilir ki: “Hac yapmak çok kalabalıkta oluyor, ben zorlanıyorum.” Umre yapsın. Ama hac vazifesini mutlaka bir sefer yapacak. Haccı yaptıktan sonra umre yapsın. Zor geliyorsa kalabalık geli-yorsa o zaman umre yapsın. Haccın ne kadar muhteşem bir ibadet olduğunu herkes söylü-yor. Dost düşman herkes biliyor. Dünya üzerindeki bütün müslümanlar, o mübarek yerde toplanıyorlar. O insanlık tarihi kadar eski, en evvel yapılmış mâbedin, peygamberlerin cevlangâhı olan, ziyaretgâhı olan Beytullah’ın olduğu yeri ziyaret etmek ve Allah’ın emrettiği şekilde, hâlisâne, dünya alakalarından sıyrılıp soyunup mütevazı bir kıyafete bürünüp baş açık yalın ayak, her-kesle aynı elbiseyi giyinip mahşer yerini andıran bir şekilde ibadet etmek, son derece muhteşem, son derece duygulandırıcı, çok muazzam bir şey! Umre de, “ziyaret” mânasına. Onda da ihramlanacak, tavaf edecek, sa’y edecek, tıraş olacak; yapılma şekli bu. Bu âyet-i kerime; Ve etimmü’l-hacce vel-umrete diye başlıyor; “Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın.” İster farz olan haccınızı yapıyor olun, isterseniz daha önceden yaptınız da sevap kazanmak için ikinci, üçüncü seferler olsun, -nafile veya tatavvü deniliyor- artık başladınız mı Allah için hac-cınızı, umrenizi tamamlayın. Nafile bir ibadetin de yani farz olmayan bir ibadetin de başlandığı zaman bitirilmesi gerekir.

“Amellerinizi iptal etmeyin.”4 denildiği için başlanmışsa iptal et-mek olmaz; onu tamamlamak gerekir. “Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın.” sözünde; “Sonuna kadar götürün, tastamam yapın, eksik yapmayın.” manası var. Fakat bu tamamlamanın nasıl olacağı konusunda alimlerden başka rivayetler de yapılmış. “Evinden niyetlenip bunun için ihramlanma halini kabul ederek gidip hac yapmaktır.” diyenler olmuş. Oraya ticaret ve sair bir başka maksatla gidip de; “Bu-raya gelmişken haccı da yapayım.” şeklinde değil de, başından o maksatla evinden çıktığından itibaren tam tamına dönünceye kadar yapmak. Adam bir yere konferansa gitti de tam o sırada da hac zamanı geldi; “Hazır gelmişken şurada hac’ edivereyim.” dedi. Ticarete, konferansa, işe veya bir sebeple Mekke’nin yakınında bir yere gitti. O arada da; “Tamam, ben de yapıvereyim.” dedi. “Bu da oluyor; ama tamamlama değildir.” demişler. Bazıları da; “Bunların ayrı ayrı yapılmasıdır.” demişler. Yani umreyi tamamlamak demek, “hac aylarının dışında ayrıca yapmak” demek demişler ama “Başladığınızı tamamlayın, eksiksiz yapın, yarım bırakmayın, eksik bırakmayın.” manası daha kuv-vetli. Peygamber sallallahu aleyhi ye sellem Efendimiz’e Akra b. Hâbis radıyallahu anh; “Yâ Resülallah! Hac her sene midir, yoksa hayatta bir kere midir?” diye sormuştu. Peygamber sallallahu aleyhi ye sellem Efendimiz de; “Hac, bir defadır. Fazla yapılırsa o, sevap kazanmak için olan nafile hacdır.” buyurmuş. Hatta; “Allahu Teala hazretleri size haccı farz kıldı.” diye tebliğ ettiği zaman Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e; “Her sene mi yâ Resülallah!” diye sordular. Bu; lüzumsuz soruları sormamak bakımından anlatılan örnek bir hadisedir. Efendimiz ses çıkarmadı. Soran kişi bir daha sordu; yine ses çıkarmadı. Bir daha sordu; yine ses çıkarmadı. Sonra evine, odasına, hücresine girdi. Biraz sonra çıktı: “Demin bana o soruyu soran kimdi? Ben size bir söz söylediğim zaman onu kabul edin. Fazla sorularla işi derinleştirip kendinizi müşkül durumda bırakmayın. Eğer ben o sırada; ‘Evet, her sene’ deseydim Allahu Teala hazretleri her sene haccetmenizi farz kılacaktı.”6 buyurdu. Ama her sene değil! Omürde bir defa yapmak yeterli. Daha fazla yaparsa sevap kazanmak için olur. Annesi, babası, dedesi için yapar veyahut kendisi yapar da sevaplarını onlara bağışlar; hepsi olabilir. Bir de fıkıh kitaplarında; “Haccetme mecburiyeti üzerine doğduğu zaman parası var, sağlığı yerinde, haccedecek şartları topladı- hemen mi hacca gitmeli, yoksa biraz tehir edebilir mi?” sorusu vardır. Hemen giderse daha faziletli olur. Geriye bıraktığı zaman ertesi seneye kadar yaşayacağını bilemiyor. Bir vefat oluverse, bir kaza oluverse, hayatı son bulu verse hac kendisine farz olduğu halde o farzı yapmadan ölmüş olur. Onun için kitaplarda; “Hemen yapılması daha iyidir.” diye belirtiliyor. Fe-in uhsirtüm. “İhramdan sonra ihsar olunursanız.” Hacca, umreye niyetlendiniz, ihramlandınız, ibadeti başlattınız, düğmeye bastınız. Fakat bir düşman veya hastalık ya da daha başka engelleyici bir şey sizi oraya götürtmedi, göndermedi, bı-rakmadı, mâni oldu. Fe-mesteysere mineI-hedy. “O zaman, kurbanlık cinsinden, kolayınıza gelen bir şeyi gönderin.” Onu yapmanız lazım! el-Hedyü, “kesilecek kurbanlık hayvan” demek; deve olur, sığır olur, koyun keçi olur, erkeği-dişisi olabilir. Koyun-keçi olursa bir kurbandır. Eğer deve, sığır olursa onlar aynı amaçla yedi kişi ile ortaklaşa olabilir. Yedi kişi bir araya gelip anlaşıp bir deve keserlerse onlar da hedy etmiş olurlar. Burada; “Böyle olduğunda Kabe’ye kurbanınızı gönderin.” denmiş oluyor. Bunu yapacak imkanı da yoksa… Mesela Peygamber Efendimiz, umre yapmak için ashabıyla Medine-i Münewere’den çıktı. Mekke’nin müşrikleri silahlandılar, karşısına geldiler. Umreye geldiği, ihramlandığı, silahsız olduğu, ibadet maksadıyla gelmiş olduğu halde karşı çıktılar, yaptırmadılar. Halbuki yanlarında kurbanlıklarını da götürüyorlardı. O zaman ne yapmaları emredilmiş oluyor? “Kurbanlarınızı Kâbe’ye gönderin.” buyuruluyor. İhramlılardı. Ne yapacaklar? Ve ki tahlikû rucıseküm hatta yebluğel-hedyü mahilleh. “Bu gönderdiğiniz kurbanlıklar yerine ulaşmadan, başınızı tıraş etme-yin.” Umrenin sonuçlanması, kurbanın yerine varmasıdır. Onun ha-beri geldikten sonra, o zaman saçını tıraş edecek. Tıraş iki şekilde oluyor; usturayla saçları dibinden kazıtmak -erkekler için ya da saçlarının uzunlarını bir miktar kesmek tarzında oluyor. Usturayla kökünden kazınması efdal. İkincisi yani saçları kısaltmak da olabilir, caiz ama “kazıtmak efdal” deniliyor. Vardığı haberi ulaşınca o zaman tıraş olup ihramdan çıkmış olurlar. Çünkü umre yapacaklardı ama engellendiler. Fe-men kane minküm marklan eu bihî ezen min re’sihi. “Siz-den birisi hastalandı da acilen çıkması gerekiyorsa veyahut ba-şında bir ezâ varsa üzücü, ızdırap verici bir durum varsa.” Başında yara veya o devirlerde çok inatçı bir haşerat olan bit olabiliyordu. O da hasır hasır yakıyordu. Bütün uğraşmalara rağmen kurtulabilmesi, engellenmesi çok zor oluyordu. O zaman “Onlar barınamasın.” diye tıraş etme mecburiyeti oluyordu. Peygamber sallallahu aleyhi ue sellem Efendimiz bir sahabinin yanına varmış, bakmış ki son derece sıkıntılı; “Galiba çok rahatsız oluyorsun; bu başındaki haşerat sana çok eziyet veriyor?” demiş. “Evet, ey Allah’ın Restılü! Çok sıkıntılı oluyor.” deyince; “Tıraş ol da ondan sonra şöyle şöyle yap.” diye oruç tutmayı, biraz sonra gelecek olan şeyleri tavsiye etmiş.’ Demek ki hasta olduğu zaman veya başında ezâ olduğu zaman -bu ezâ yara olabilir, kabuk bağlamış veya kanıyor olabilir veya başka bir şekilde çok ezâ verici bir şey olabilir- tıraş olacak, ihramdan çıkacak. Fe-fidyetün min styâmin. “Bunun karşılığı, kefareti olarak, fidye olarak, oruç cinsinden olabilir.” Ev sadakatin. “Sadaka verebilir.” Ev nüsük. “Veya nüsük olabilir.” Nüsük de “kurban” demek. Bunlardan birisini yapacak. Oruç tutma şekliyle oluyor. Orucu tutamayan kimse için sabah akşam bir fakiri doyuracak kadar sadaka vermeyle de oluyor. Onun yerine öyle bir sadaka verebilir. Fe-iza emintüm. “İhzardan emin olduğu zaman, genişlik için-de bulunduğu zaman, yani bu durum kalktığı zaman, bu durum olmadığı bir zaman.” Fe-men temettea bi’l-umreli ile’l-hac. “Her kim; ‘Hac zamanına kadar umre yapayım da istifade edeyim, böylece sevabı çok alayım.’ diye niyet ederse.” Böyle umreli hac yapacak kimsenin iki durumu var: Ya hacc-ı temettu ya da hacc-ı kıran yapar. Hacc-ı temettu, önce umreyi yapmak. İhramlandı, tavaf yaptı, sa’y yaptı, tıraş oldu, umreden çıktı. Artık o Mekkeli gibi oldu. Mekke’de oturur, elbiselerini giyen Mekkeli’nin rahat yaşayışı gibi, umre halindeki şartlardan hiçbiriyle bağlı olmadan istediği gibi eşiyle, ailesiyle yeme içme, diğer hususlarda serbest yaşama-ya devam eder. Mekke’de temettu ediyor, istifade ediyor, rahatı-na bakıyor. Ondan dolayı temettu haccı deniliyor. Haccın günleri gelince tekrar ihrama giriyor. Mina’ya gidiyor, oradan Arafat’a çıkıyor. Arafat’ta vakfe, ondan sonra tekrar Mina’ya dönme vesaire, haccını yapıyor. İkisi arasında böyle bir rahatlık, serbestlik devresi olunca, buna hacc-ı temettu deniliyor. Yahut da ihramlı halini devam ettiriyor. Umresini yaptıktan sonra, yine ihramlı kalıyor. Hacca kadar ne kadar gün geçerse yine ihramlı haliyle duruyor. Yani yasaklardan kaçınıyor, dikişli elbise giymiyor, koku sürünmüyor, tıraş olmuyor, hanımına yaklaşmıyor vs. İhramın bütün şartları devam ediyor, ihramlılık hali devam ediyor. O ihramla, haccın zamanı gelince haccı da yapıyor. Hac bittiği zaman ihramdan çıkıyor. Bir ihramda ikisini birleştirmiş oluyor. Kıran zaten Türkçe’deki “kırmak” fiilinden gelmiyor, Arapça’daki karana-yukarinü-mu-kareneten ve kıreınen fiilinden geliyor; “birbirine yakın yapmak” demek, “bir şeyi yan yana yapmak” demek. Hacla umreyi yan yana yaptığı için hacc-ı kıran deniliyor.

 Emniyetli bir durumda iken, ihsar hali olmadığı zaman şu veya bu şekilde temettu haccı veya kıran haccı yaptı; Fe-mesteysera mine’l-hedy. “O zaman ona da kolayına gelecek bir şekilde kurban kesmesi gerekir.” Bu bizim mezhebimize göre, “Hem umre hem de haccı yapabildi.” diye “İki muhteşem ibadeti bir arada yapabildi.” diye o nimete bir şükrâne oluyor, Cenab-ı Hakk’a bir teşekkür oluyor. Daha önce hac zamanında umre yapmak yokmuş. Böylece bu âyet-i kerimeye göre hareket ederek, hac esnasında umreyi de yapmak -cahiliye döneminde yapılmayan şey- ikisini birden yap-mak, kıyamete kadar artık bu ümmete ikram olarak sunulmuş oluyor. Büyük bir kolaylık. İki büyük ibadeti bir anda yapmış, bitirmiş oluyor. Fe-men lem yecid. “Eğer bir insan kurban kesme işini yapamazsa, bulamazsa.” Bu bulamamak ya parasızlıktan olur ya da kurbanlık ortada kıt olur, az olur, ararsın tararsın bulamazsın. Fe-sıyamü selaseti eyyâmin fi’l-hacc. “Hacda üç gün oruç tut-mak.” Ve seb’atin ize! raca’tüm. “Geriye döndüğünüz zaman da yedi gün olmak üzere.” “Bu ikisinin beraber olduğu kesin olarak anlaşılsın.” diye ayrıca açıklaması da geliyor: Tilke aşeretün kâmiletün. “İşte bu tam bir 10’dur.” Böylece 10 günlük bir oruçla, kurban kesememesi telafi edil-miş olur. Üç gün hacda, müstehab olan Zilhicce’nin 7., 8., ve 9. günleridir. Zilhicce’nin 9’u, “Arafe günü” demektir. O günde oruç tutmak çok sevaplı olmuş oluyor. Dönüşte de, hac fiillerini bitirdiği za-man 7 gününü tamamlar. Böylece 10 gün tutmuş olur. Zâlike limen lem yekün ehlühü hadıri’l-mescidi’l-haram. “Bu kurban kesme ya da kurban kesemediği zaman oruç tutma me-selesi, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayan kimseler için-dir.” Mat huclutlannın hac ve umre yapmak için oralara gelmiş, “hariçten gelme yada mekki. Mekkeli hacılar sadece hacc-ı ifrad yaparlar. Hacc-ı temettu, hacc-ı kıran onlar için değildir. Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kel-it-nede bunlara tam riayet etmeyi, böylece haccı ve umreyi tamamlamayı anlatmış oluyor. Vetteku’llah. “Ve Allah’tan korkun, sakının.” buyuruyor. Vetteku’llah. “Allah’tan kendinizi koruyun.” demek. Allah’tan insana lütuf da gelir; suçlu olursa kabahat işlerse ka-hır da gelir, ceza da gelir. Allah bizi lütfuna erdirdiği kullarından eylesin. Kahrına, gazabı-na, cezasına, azabına, ikâbına uğrayanlardan etmesin. Tir tir titreriz; böyle bir durumdan sakınmaya son derece dikkat ederiz. Müslümanların ana vasfı budur. Allah’ın kahrına uğramaktan, cehennemine düşmekten, ceza-sına çarptırılmaktan sakının. Dikkat edin, titiz müslüman olun! Aklınızı başınıza toplayın! Gevşeyip laubali olmayın! Bütün bu kelimelerin altında, hac ibadetiyle ilgili abuk sabuk teklifler ileri sürenlere muazzam tehditler var. Onun için müslümanlar işin ciddiyetini kavramış olduklarından, bu hac işine o kadar dikkat etmişler, o kadar titiz davranmışlardır. Sadece işin ciddiyetini anlamayan, kavramayan takva’sız veyahut kasıtlı in-sanlar veya cıvık, sulu insanlar; “Orada olmasa, şöyle olmasa, böyle olmasa. Namaz beş vakit olmasa, her gün olmasa. Oruç şöyle olsa, böyle olsa.” gibi türlü türlü şeyler söylüyorlar. Oruç olsun, namaz olsun, namaz vakitleri olsun, zekât olsun, hac olsun; Allahu Teâlâ hazretlerinin emrettikleri bütün ibadetleri aynıyla, harfiyen tam yapmak lazım gelir. Tam yapılmadığı zaman yeri göğü yaratan Allahu Teâlâ hazretleri;  “Azizün zü’ntikâmdır; izzetlidir ve intikam sahibidir.”8 Böyle küstahça şeyleri korkunç şekilde cezalandırır, ibret-i âlem eyler. Âd kavmi, Semud kavmi gibi kavimleri; belirgin, ukala, kâfir, azılı, zalim insanları helâk etmiş. İbrahim aleyhisselam zamanında Nemrud’u helâk etmiş. Musa aleyhisselam zamanında Firavun’u ordusuyla beraber helâk etmiş. Tarihi okursak Peygamber Efendimiz zamanında da, Peygamber Efendimiz’e karşı gelen, abuk sabuk düşmanlıklar, hınçlar, kinler, zulümler, baskılar, işkenceler yapan insanları da helâk ettiğini görürüz. Allah’tan korkmak lazım! Allah’ın dini oyuncak değildir, ciddidir. Allahu Teâlâ hazretleri yeri göğü yaratan, âlemlerin Rabbi olduğu için yerde gökte insanoğlunun yaşaması ve mutlu olması için hem bu dünyada hem âhirette mutlu olması için güzel şeyleri emretmiştir.”Allahu Teâlâ hazretleri kötü şeyleri emretmez.”9 Emrettiği şeylerin hepsi hoştur, güzeldir ve faydalıdır. Faydalı olduğunu da cümle cihan halkı itiraf ediyor. Geçen gün sohbetimize çok edepli, zarif bir kimse geldi. “Bu bir haftalık müslüman.” dediler. Yeni müslüman olmuş, ama elleri dizinde, gözleri yerde, muazzam edepli. Belli ki içinde imanı ışıl ışıl, sıcacık. Tam mü’min. Ben tanımak için yumuşak yumuşak, tatlı tatlı sordum: “Bir kere, niçin müslüman olduğunuzu merak ediyorum.” de-dim. “Kur’ân-1 Kerim’i okudum. Kur’ân-ı Kerim’i okuduktan sonra bir başka seçenek, başka çare, bir başka yol olmadığını kesin ola-rak gördüm. Onun için müslüman oldum.” dedi. Bir insan Kur’ân-ı Kerim’i okursa sonuç mutlaka bu olur. Aynı soruyu, Ankara’da iken toplantımıza gelen, müslüman olmuş Amerikalı bir subaya da sormuştum. Amerikan ordusu elbiseleriyle gelmişti. “Nasıl müslüman oldun, niye müslüman oldun? Ailende müs-lüman var mı, kökenin ne? Amerika’ya Afrika’dan mı geldin?” diye sordum. İnsanın kökeni bazen müslüman oluyor da, kökeninin müslü-man olduğunu anlayıp sonradan müslüman olabiliyor. “Kökenimde hiç müslüman yok. Ailem koyu Katolik.” dedi. “Nasıl müslüman oldun, niye müslüman oldun?” “Kur’ân-ı Kerim’i okudum, müslüman oldum.” dedi. Demek ki Allah’ın emrini duyan, aklını başına toplayan müs-lüman oluyor. Bu zâta da sordum: “Kur’an’ı okudum. Başka seçenek, başka yol olmadığını gördüm; müslüman oldum!” dedi. “Peki, siz ‘Müslüman oldum.’ deyince, aileniz bunu nasıl karşıladı?” dedim. Düşüne düşüne cevap veriyor: “Ailenin içine sanki bir bomba atılmış gibi oldu. Ben müslüman olduğumu açıklayınca, sanki evde bir bomba patlamış gibi oldu.” O kadar zor bir şey… Ailesi bu kadar muhalefet ediyor, bu kadar büyük bir hadise oluyor. Oysa başka seçenek yok. Kur’ân-ı Kerim’i dikkatle okumuş, İslarn’ın hak din olduğunu anlamış, müslüman olmuş. Bizimle beraber cemaatle namaz kıldı. Ben de çok sevdim, çok samimi gördüm. Allah dâim etsin, yanıltmasın, şaşırtmasın. Ve’ttekullah. Allah’tan sakınmak lazım! “Allah’tan korkun!” diye emrediyor. Haccı anlatan bir ayet bu: “Hac yapın, umre yapın, engellenirseniz kurbanlarınızı gönderin, kurbanlarınız kesilmeden önce tıraş olup ihramdan çıkmayın. Hastaysanız, başınızda tıraş olma mazereti varsa o zaman fidye olarak oruç tutun, sadaka verin veya ayrıca kurban kesin, kestirin. Emniyetli iseniz ihsar durumu yoksa hac esnasında bir de umre yapmışsanız yani hacc-ı temettu veya hacc-ı kıran yapmışsanız o zaman şükrâne olarak -bizim mezhebimize göre- kurban kesin, ona imkanınız yoksa 3 gün hacda 7 gün de döndükten sonra oruç tutun, bu tam 10 gün eder.” Cenab-ı Hak her ihtimale karşı, kullarının ibadetlerini tam yapmaları için bütün seçenekleri gösteriyor. Sonra “Bu durum Mekkeliler için değildir, Mekke’ye dışarıdan gelen hacılar- dfaki-içindir.” diye belirtiyor. Arkasından da ve’tteku’llah “Allah’tan korkun.” buyuruyor. Bu “Benim ibadetlerimi ciddiye alın, ibadetlerimin teferruatı-na da riayet edin.” demek. Bazılarına göre, etimmü’l-hacce ve’l-umrete’nin bir manası da; “Haccı ve umreyi dosdoğru yapın.” anlamındadır. Ekimü’s-salah gibi. Allah, Kur’ân-ı Kerirn’de; “Namazı kılın.” demiyor, “Namazı dosdoğru doğrultunuz.” diyor. Ekimû, “eğriyi doğrultmak” de-mek. Yani bu, ekimu’l-hacce der gibi oluyor. “Bu teferruatı küçümsemesinler veya ihmal etmesinler veya bunlarda yanlışlık yapmasınlar.” diye, tavsiyelerini; “Allah’tan sakının!” diye bitiriyor. “Bunlara riayet etmezseniz ceza var.” demek. İş bu kadar ciddi iken, ayetler bu kadar ortada iken, insanla-rın yine bir kısmı çıkıp da ibadetlerle oynamaya veya ibadetlerin yapılmasıyla oynamaya kalkarsa bu ya İslam’ı bilmemek olur ya müslüman olmamak olur. Müslüman olan böyle bir şey yapmaz! Müslüman değildir, kafirdir; veya kafir olduğunu bilmeden küfre düşüyordur. Va ‘lemû. ifade burada daha da şiddetlendi: “Ve biliniz ki.” Enna’llahe şedidü’l-ikâb. kabı şiddetli olan Zat-ı dir.” Cenab-ı Hakk’ın ikâb’ ı; dünyadaki ufak tefek güç kuvvet merkezlerinin cezasına benzemez. “Cenab-ı Hakk’ın ikâb’ı şiddetlidir.” İkâb, “ceza” demek. Şedid, “çok şiddetli” demek. Allahu Teala hazretleri, cezası çok şiddetli olandır. “Cezaya çarpılırsınız, sakın ha, dikkat edin!” diye Cenab-ı Hak böylece bildirmiş oluyor. Onun için bütün ibadetleri takva ile yapmak lazım. Allah’tan korka korka, ciddi ciddi, özene özene, hakkını vere vere yapmak lazım. Namazı da öyle kılmak lazım. Tadil-i erkan deniliyor; rükünlerinin hakkını vererek, adaletli hareket ederek, çalmadan, kesmeden, kırpıştırmadan, hızlı olmadan kılmak lazım! Hac da öyledir. Bunlara riayet etmeyenlerin, Allah’ın ikabına uğrayacağı ifade edilmiş oluyor. Hem de şiddetli şiddetli cezaya uğratılacağı belirtilmiş oluyor.

 

Whatsapp Umre
Mesaj